29 Eylül 2010 Çarşamba

Maden Suyunun Faydaları

Maden suyu ve soda aynı şey midir?

Soda ve maden suyu...

Halk arasında “soda” ve “maden suyu” eş anlamlı kullanılmasına rağmen, ikisi birbirinden farklıdır. Maden suyu, yeraltı sularından elde edilmiş, çözünmüş katı madde içeriği toplam 250 mg/l'den daha az olmayan sulara verilen addır. Çözünmüş mineral tuzları, elementler ve gaz içerirler. Pudra'nın haberine göre, mineralli suları diğer sulardan ayıran özellik, kaynağından elde edildiği anda spesifik miktar ve oranlarda mineraller ve iz elementler içermeleridir. 500 mg/l'den daha az mineral içerenlere “düşük mineralli su,” 1500 mg/l'den daha fazla içerenlere “yüksek mineralli su” denilmektedir. Maden suyunun içinde bikarbonat, sülfat, klorit, kalsiyum, magnezyum, florit, demir ve sodyum bulunur. Farklı markalar farklı miktarlarda mineral içerir. Marka tercih ederken içeriklerine mutlaka bakılmalıdır. Amerikan Hastanesi'nden Dyt. Zuhal Güler Çelik anlatıyor.

İçilebilir nitelikteki herhangi bir suya karbondioksit eklendiğinde soda yapılmış olur. Maden suları ise, yerin en derin katmanlarından çıkar ve yeryüzüne çıkarken geçtikleri katmanlardan mineralleri de alarak yol alır. Bu durumda maden suyu mineralce çok zengin iken, soda mineral içermez.

Maden suyu da soda da mideyi rahatlatma özelliğine sahiptir ancak sodanın bundan başka hiçbir işlevi yoktur. Oysa maden suyu aynı zamanda doğal bir mineral deposudur. Dolayısıyla tüketilmesi önerilen, doğal maden sularıdır ve sodayla maden suyunu ayırdedebilmek için, pek çok gıda maddesini alırken yapmamız gerektiği gibi, etiket okumak çok önemlidir.

Günde Ne Kadar Maden Suyu Tüketmeli?

Maden suyu, içindeki minareller sebebiyle çok sağlıklı bir içecektir ve insan sağlığını destekleyicidir. Ter, solunum ve idrar ile kaybolan minerallerin yerine gelmesi için suyun yanı sıra sıvı ihtiyacının bir kısmı maden suyundan karşılanabilir. Amerikan Obezite Birliği, sağlıklı bireyler için maden suyu tüketimini 600 mililitre olarak belirlemiştir. Ülkemizde tuz tüketimi genellikle yüksektir. Aşırı tuz alımı, yüksek tansiyon, börek hastalıkları ve mide ülseri gibi hastalıklara zemin hazırlamaktadır. Ayrıca fazla sodyum alımı, idrarla kalsiyum atımını hızlandırdığı için, kemik erimesi sorununda risk faktörü oluşturur. Maden suları yüksek sodyum içerdikleri için aşırı miktarda tüketilmemelidir. Maden suyu seçimi yapılırken de, düşük sodyum, yüksek magnezyum ve kalsiyum içerikli olanlar tercih edilmelidir. Sağlıklı insanlar günde iki şişe, kilolu kişiler bir şişe içebilir. Kalp, böbrek ve hipertansiyon hastaları ise uzak durmalıdır.

Maden Suyunun Faydaları Nelerdir?

* Her yaştaki bireyin günlük kalsiyum gereksiniminin karşılanmasında takviye olarak düşünülebilir. Böylece güçlü kemik yapısının oluşması ve korunmasını sağlar.
* Büyüme çağında, hamilelikte ve yaşlılıkta artan mineral ihtiyacının (magnezyum, kalsiyum, flor ve sodyum gibi) karşılanması, gerektiği kadar kullanılarak sağlanabilir.
* Sağlıklı bireylerde, içerdiği sülfat ve bikarbonat iyonları sayesinde sindirim sistemi (mide ve bağırsaklar) ve boşaltım sistemi (böbrekler ve idrar yolları) fonksiyonlarını destekler (maden suyunun önerilen miktardan fazla tüketilmemesi şartıyla geçerlidir).
* Cildin gerekli olan su ve mineral ihtiyacını da karşılayarak cilde gergin, pürüzsüz ve canlı bir görünüm kazandırılmasına yardımcıdır.
* Solunum, idrar ve terleme ile oluşan su ve mineral kaybının karşılanmasında, ölçüsü kadar kullanılabilir.
* Bikarbonat içeriğinin yüksek olması ise, asit fazlalığı, yanma ve ekşime ile seyreden mide hastalıklarında mide asidi fazlalılığını baskılayıcıdır.
* Özellikle yaz aylarında sıcaklığın artmasıyla birlikte asitli içecek tüketme ihtiyacı daha çok hissedilir. Boyalı, katkı maddeli içecekler yerine maden suları tercih edilebilir. Son dönemde meyveli çeşitleri de piyasada bulunmaktadır. Fakat bunların kalorileri de dikkate alınarak tüketilmesinde fayda vardır.

Hamilelikte Maden Suyu İçilebilir mi?

Hamilelik, yeterli ve dengeli beslenmenin çok daha önemli olduğu ve özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönem. Annenin vücudu, bebeğin beslenebilmesi ve gelişiminin sağlanabilmesi için normalden daha fazla gıda, sıvı, mineral ve vitamine ihtiyaç duyar.
Mineral ihtiyacının bir kısmını tamamlayabilmek için, bu dönemde farklı bir sağlık problemi (hipertansiyon, vb.) yaşanmıyorsa, maden suyu tüketimi önerilebilir.

Maden Suyu Böbrek Taşı Yapar Mı?

Böbrek taşı oluşumunu maden suyu tüketmeye bağlamak yanlış olur. Aksine yeterli ve düzenli miktarlarda su ve maden suyu tüketmeyen insanlarda, tüketenlere göre böbrek taşı oluşumu riski daha yüksektir. Bu duruma gelmiş ve böbreklerinde taş oluşmuş insanların maden suyu tüketmeleri tavsiye edilmez. Ancak esas olan, düzenli ve yeterli miktarlarda su ve maden suyu tüketerek vücudumuzu bu gibi etkenlerden korumaktır.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Üzüm Suyu ile Kanser Tedavisi

ÜZÜM SUYU İLE KANSER TEDAVİSİ

Kanser rahatsızlığının doğal yollarla tedavisi hakkında internette bir siteyi okuyordum. "tedavi için önemli ipuçları" başlığı altında "siyah uzum suyu ile tedavi" diye bir bilgi gördüm. Doğru olup olmadığını bilmiyorum ama sizlere iletmeliyim diye düşündüm.

Daha önceki mesajlarımda ABD kayıtlarından alınmış anti-kanser bitkilerin listesini göndermiştim. Listenin basında üzüm yer alıyordu. Bu nedenle aşağıdaki metinde anlatılan yarım günlük siyah üzüm suyu uygulamasının kanser tedavisinde etkin olabileceğini düşünmekteyim.

Uygulanışı hiç zor değil. Sabah yarım litrelik siyah üzüm suyu alınacak, başka hiç bir şey yenmeden takriben her 10-15 dakikada bir 2-3 yudum içilecek, öğlene kadar bu şekilde devam edilecek (hepsi birden içilmeyecek) , öğleden itibaren yemek serbest, ancak aksam  8'den sonra bir şey yenmeyecek, sabah olunca aynı işlem yapılacak, yani öğlene kadar sadece üzüm suyu yudum yudum içilecek. 2 hafta-1 ay arasında bu şekilde devam edilecek.

İngilizce metnin içinde, bu yöntemle akciğer kanserinin 2 haftada, prostat kanserinin 1 ayda iyileştiği, deneyen 200 kısının bütünüyle iyileştiği gibi bilgiler yer almaktadır.

Gördüğüm kadarıyla, bu uygulamada değişik riskli maddelerin kullanılması söz konusu değil, yarım gün uzum suyu ile beslenme, yarım gün normal beslenme prensibine dayanıyor. Bu şekilde uygulanmasının nedeni, diğer besinlerin üzüm suyunun etkisini yok
etmemesi olarak açıklanıyor.

17 Eylül 2010 Cuma

Keçi Boynuzunun Faydaları

Keçi Boynuzu - Latince adı: Ceratonia siliqua L. - İngilizce: Carob, St.Joh;s Bread, Locust bean  - Almanca: Johannisbrot 

Özellikleri: Nefes darlığına karşı; alerjik nefes darlığı; soğuk alerjisi  iktidarsızlığa karşı; akciğer ödemi  balgam söktürücü akciğer kanserini önleyici sperm sayısını artırıcı  astıma karşı tedavi edici. 
İngilizcesi her ne kadar carob ise de, genelde St. Johns Bread olarak bilinir. Almancası da johannisbrot dur. Her iki lisanda da Yakup Peygamberin Ekmeği" anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Keçiboynuzunun içerdiği çekirdeklerin her biri 0,2 gram gelir. Bu çekirdeklerin ebatlarına bakılmaksızın her biri aynı ağırlıktadır. Yani, tek bir harnup çekirdeği 0,2 gram ağırlığındadır. Bu 0.2 gram ağırlık neden bu kadar mühim diye soracak olursanız, cevabı eski çağlara kadar dayanır. Antikçağda ve daha öncesinde altın ve kıymetli taşları hassas olarak tartabilmek için keçiboynuzunun çekirdekleri kullanılmıştır. Günümüzde de 0,2 gramın karşılığı 1 Karat olarak kullanılmaktadı r. Kıymetli taş veya metal satanların kullandıkları 1 Karat buradan gelmektedir. Karat kelimesi keçiboynuzunun (harnup) latince adı olan Ceratonia dan türetilmiştir. Beş tane keçiboynuzu çekirdeği 1 gram ağırlığındadır. 
Yıllar içerisinde insanlar harnupun beslenmedeki önemini unuttular. Hazır besinler tüm süpermarketlerde çeşit çeşit insanın hizmetine sunulurken, tabii beslenme genelekleri ve alışkanlıkları da yavaş yavaş ortadan kalktı... Son bir kaç yıldan beri tekrar eskiye dönüş yolları aranmaya başlandı... Avrupa da reformhaus veya  bioladen  adı altındaki marketlerde zirai ilaç ve sunni gübre kullanılmadan yetiştirilen meyve ve sebzeler ayrıcalıklı olarak satılıyor. Hem de nerede ise gösterişli sebze ve meyvelerin iki katı fiyatına... Bizde de durum pek farklı değil. Aynı şekilde, kepeğini içeren pirinç, normal pirinç fiyatının hemen hemen ikibuçuk misli fiyatla satılıyor. Halk pazarlarına giden insanlarımız satın alacakları sebzenin yayla sebzesi olup olmadığını sorup öyle alıyor. Onların yayla’dan kastettikleri, hormonsuz sebze. Yoksa, sebzenin gerçekte yüksek yaylalarda yetişmiş olması değil aranan. Örneğin, yayla domatesi, hormonsuz domates olarak algılanıyor. Gerçekten de hormonsuz olarak yetiştirilen domatesin tadı, içerdiği proteinlerin ve etkin maddelerin oranlarıda farklı. Biz tekrar harnup a dönelim. Akdeniz bölgesinin sahil şeridindeki memleketlerden İtalya, İspanya, Kıbrıs ve Türkiye de bol miktarda yetişmektedir. Keçiboynuzunun ortalama %35 i düşük moleküler yapılı karbonhidratlardan oluşur. Yine yaklaşık %40 ı yüksek moleküler yapılı nışastadan oluşur. Yağ oranı ise oldukça düşük olup ancak %1 dir. Kakaonun yerine kullanılabilen en mükemmel çözümü getirmiştir. Kakaoda bulunan kafenoid leri içermez. Örneğin, keçiboynuzunda theobromin yoktur. Kakaoda yüksek miktarda bulunan yağ harnupta sadece %1 dir. Kakaoya karşı alerjisi olanlara ideal bir çözüm getirmektedir. Eğer, kakaoya karşı alerjiniz var ise, keçiboynuzunu rahatlıkla tercih edebilirsiniz. 
Harnupun , sağlıklı ve dengeli beslenmede çok önemli yeri vardır. Çok düşük oranda yağ içermektedir. Düşük kalorilidir. Yenildiği zaman insanı uzun zaman tok tutar. Eskiden beri bilinen olumlu yönleri vardır. İshale karşı mükemmel takviyedir. Kabızlık şikâyeti olanların da tüketmesi gereken bir meyvedir. Belirli bir dönem keçiboynuzu tüketenler, sindirim sistemlerinin nasıl harekete geçtiğini ve kabızlık problemlerinin de yavaş yavaş düzenli bir şekilde ortadan kalktığını hayretle görebileceklerdir. Kısaca, hem ishal hem de kabızlık şikâyetlerine karşı kullanılır. Dengeli ve sağlıklı beslenmenin bilincinde olan bir çok bilim adamı tanımaktayım.. . Onlar çikolata, kek veya kremalı pasta yerine harnupu tercih etmektedirler. 
Keçiboynuzu, Anadoluda harnup olarak da bilinir. Batı Akdeniz bölgesinde kısaca boynuz da denilmektedir. Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadı r. Bu etkin madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıkları nda öylesine etkilidirki, kullanmaya başladıktan hemen sonra sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde de büyük bir başarıyla uygulanabilir. Bir çok insan tanıdım, alerjik nefes darlığı çeken, bu insanlar yılın belli mevsimlerinde kortizon tedavisinden başka çare bulamayanlardı ... Öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatıyorlardı ... Keçiboynuzunu önerdiğim bu insanların çoğu daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıklarını anlatıyorlardı. Çocuklarda, keçiboynuzu (harnup) kürünü uygularken dikkat edeceğiniz en önemli nokta, günde bir defa ve sadece sabah kahvaltısı arasında tüketilmesidir. Öğle veya akşam uygulanmaması gerekir. Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de bu kürden olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir. Harnupta bulunan bazı etkin maddeler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. 

Keçiboynuzunda bulunan bazı etkin maddeler: 

alpha-aminopimelic acid, concanavalin, beta-D- glucolgallin, myo-inositol, beta-D-... galloylgl ucose, pentosane, capronic acid, primverose, catechin-tannin, tannin, ceratose, tocopherol, chiro-inositol, xylose

Keçiboynuzunun içerdiği gallik asit insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedirki, bu özelliklerinden bazıları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. 

Gallik asitin etkin özellikleri: 

analgesic, ağrı kesici, antiallergenic, alerjiye karşı, antiasthmatic, astıma karşı, antibacterial, bakteri yokedici, antibronchitic, bronşite karşı, anticancer, kansere karşı, antihepatotoxic, karaciğeri toksinden arındırıcı, antioksidant, serbest radikalleri yok edici, immunostimulant, bağışıklık sistemini stimüle eder, antiviral, mikroplara karşı etkili, antiseptic, antiseptik, cancer-preventive, kansere karşı koruyucu, antinitrosaminic, nitrozamin yok edici, bronchodilator, bronş genişletici, antipolio, çocuk felcine karşı

Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi gallik asit çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir. Keçiboynuzunda bulunan bazı etkin maddelerin allosteric effector özellikleri oldukça baskındır. 
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan... Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzu kürüne başladıktan bir kaç gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyebileceklerdir . 
Keçiboynuzunun, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini önlediğini gördüğüm zaman, heyacanımdan günlerce uyku uyumadığımın farkına bile varmamıştım. Keçiboynuzunun bu koruyucu ve önleyici özelliği tabiat ananın insanlara olan bir lütfudur. 
Keçiboynuzu, akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok çok zayıftır. Burada da belirtmekte tekrar fayda görüyorum; Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile o hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzu kürü insan vücudunda bulunan OGG1 (8-OxoGuanine DNA Glycosylase) enzimini aktive etme özelliğine sahiptir. OGG1 enzimi, akciğer kanserinin oluşumunda oldukça etkilidir. Akciğer kanserine yakalanmış hastalarda OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olduğu gözlenmiştir. Yapılan klinik deneyler OGG1 enziminin aktivitesinin düşük olması durumunda, akciğer kanserine yakalanma riskinin on misli artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Keçiboynuzu (harnup) kürü OGG1 enziminin aktivitesini yükselterek, bu kanser türüne karşı güçlü bir önleyici özellik göstermektedir. Bu özellik aynı zamanda taze sıkılmış havuç küründe de bulunmaktadır. Sigara içenlerin zaman zaman keçiboynuzu kürünü uygulamalarında, akciğer kanserine karşı önleyici gücünden dolayı büyük faydalar vardır. OGG1 enziminin diğer bir özelliğide DNA yı tamir etme özelliğinin olmasıdır.
Keçiboynuzu aynı zamanda hareketli sperm sayısını artıran özelliğe de sahiptir. Aktif sperm sayısı az olan ve az sperm sayısından dolayı çocuğu olmama riski yüksek baba adaylarının kullanmasında çok büyük fayda vardır. Kısaca, sperm sayısı az olanlar için ideal bir bitkisel çözümdür. Bugüne kadar hareketli (aktif) sperm sayısının azlığından dolayı baba olamayan onlarca insan tanıdım, hemen hemen hepsi de keçiboynuzu kürünü uyguladıktan 4-5 ay sonra baba olacaklarının heyecanı ile beni aramışlardı. İsviçreli çok yakın bir aile dostum aynı sorunla karşı karşıya idi. Kendisi uzun yıllar bu konuda çok değişik tedaviler görmüş ve sonuç hep başarısızlıkla neticelenmişti. Kendisine keçiboynuzu kürünü önerdiğim zaman bana tereddütle bakarak “şaka yapıyorsun herhalde demişti. Ne de olsa 13 yılın verdiği başarısızlık ve ümitsizlikte vardı. Ama bu konuda çok ciddi araştırma sonuçlarımın olduğunu söyledim. Bunun üzerine derhal uygulamaya karar verdi. Türkiye’den keçiboynuzu getirttim ve kullanmaya başladı. Kullanmaya başladıktan 5 ay sonra baba olabileceğini öğrendiğinde mutluluğunu ilk benimle paylaştı. Bir kaç ay sonra bana keçiboynuzunun içerdiği ilgili etkin maddenin ne olduğunu sordu ve bunu hemen ilaç sanayine kazandırabileceğ imi ve ticari olarak da iyi para kazanabileceğ imi söylemişti. Ben de bitkiler üzerine yaptığım tüm çalışma ve araştırmalarımı insanlığın hizmetine karşılıksız olarak sunduğumu ve herhangi bir beklentimin olmadığını söyledim. Meslekdaşım üç çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyor. 
İktidarsızlığa karşı adeta mucize çözüm keçiboynuzudur. Keçiboynuzu kürünün etkisini viagra ile mukayese etmek mümkün değildir. Keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı bir defalık veya bir gecelik çözüm getirmemektedir. Aksine, iktidarsızlığı tedavi ederek uzun bir zaman dilimi içerisinde kalıcı çözüm getirmektedir. Dönem dönem uygulanacak kür ile de iktidarsızlığı ortadan kaldırabilmektedir. İktidarsızlık çeken erkeklerin hiç çekinmeden kullanabilecekleri keçiboynuzu kürü, iktidarsızlığa karşı mükemmel bir çözümdür. Herhangi bir yan tesiri olmayan bu uygulama iktidarsızlık şikayetleri olan erkekler için mükemmel bir yardımcıdır. Viagranın bir gecelik getirdiği çözüme karşı, keçiboynuzu kürü uzun zaman kalıcı çözüm getirebilmektedir. Viagranın belirtilen yan tesirlerinin hiç biri keçiboynuzu küründe yoktur. 
Keçiboynuzu kürü uygulanırken, iktidarsızlığa karşı etken olan etkin maddelerinin vücutta önce depolanmaları gerekir. Bu etkin maddeler vücutta ancak belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra etkisini, hücre içindeki transformasyon mekanizmasını harekete geçirerek (uyararak) göstermeye başlarlar. Hücre içinde etkinliğini (aktifliğini) kayıp etmiş olan bazı enzimleri aktive ederek şikayetlerin ortadan kalkmasına neden olurlar. Etkin maddelerin, vücudumuzda depolandıktan sonra etkilerini göstermeye başlamaları hemen hemen bütün bitkisel kürler için geçerlidir. Genel olarak, bitkisel kürlerin sonuca ulaşması (etki edebilmesi) zaman almaktadır. Bunun nedeni kürün uygulanması esnasında etkin maddelerin önce vücudumuzda depolanması gerektiğindendir. İşte, bu depolanma süresi zaman almaktadır. Bu nedenle bitkisel kürleri uygularken sabırlı olmak gerekir. Bu kürü uygulamak istiyen şeker hastalarının hekimlerine danışmaları gerekir. Çünkü, keçiboynuzu fazla miktarda şeker içermektedir. Bu kürü uzun müddet uygulayanları n göz ardı etmemeleri gereken bir nokta da, bir miktar kilo aldırmasıdır. 
İyi huylu prostat büyümesi (benigne prostate hyperplazy) şikâyeti olanların zaman zaman keçiboynuzunu çiğ olarak tüketmeleri çok faydalıdır. Çünkü, iyi huylu prostat büyümesine neden olduğu bilinen 5-alpha-reductase enziminin aktivitesini düşüren (inhibe eden) beş tane etkin maddeye sahiptir. Bu etkin maddelerden en önemli iki tanesi palmitic acid ve stearic acid’dir. 5-alpha-reductase enziminin aktivitesi ne kadar yüksek ise iyi huylu prostat büyümesi o kadar hızlı gelişir. Prostatın büyümesi bir takım şikâyetleri de beraberinde getirmektedir. İyi huylu prostat büyümesinin neden olduğu şikâyetlerin başında idrar yapma zorluğu, idrar kesesini tam boşaltamama, sık sık idrara çıkma isteğidir. Geceleri bir den fazla idrara kalkma. İdrar yaparken çatallanma veya fıskıye şekli. 
Kitapta belirtilen tüm uygulamaları size önerildiği şekilde hazırlayınız ve uygulayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına uyunuz. Tabiatana bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsanda, tabiat ananın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. Örneğin, demir. Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliği de, fazlalığı da insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünkü, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlasıda vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır. Doğru olan, hastalığın ve şikayetlerin durumuna göre önerilen kürü dönem dönem tekrar etmektir. 
Değerli okuyucu, keçiboynuzunun değirmende öğütülerek un haline getirilmiş ve hazır paketlenmiş şeklini bulmak mümkündür. Keçiboynuzunun pekmezi de satılmaktadır. Ancak, her ikiside kitabımda bahsettiğim kürler için uygun değildir. Çünkü, öğütülme (un haline getirme) esnasında havayla temas eden bir çok etkin madde oksitlenerek veya havanın oksijeni ile reaksiyona girerek tedavi edici özelliğini kayıp etmektedir. Tıpkı, taze sıkılmış meyve sularının vakit geçirmeden içilmesi gerektiği önerisinde olduğu gibi... Örneğin, taze sıkılmış meyve suyunun içerisindeki C-vitamininin havayla temas ederek (oksitlenenerek) vitamin özelliğini yavaş yavaş yitirdiği gibi. Keçiboynuzundan pekmez yapılırken de uzun müddet kaynatıldığı içindirki içerdiği bir çok etkin madde özelliğini kayıp etmekte veya önemli ölçüde keçiboynuzunun şifa veren gücü zayıflamaktadı r. Bu nedenle, kitabımda bahsettiğim keçiboynuzu kürlerinden başarılı sonuç alabilmek için onun tabii halini kullanmak gerekir. Aktarlarda bu amaçla tabii halde keçiboynuzunu bulmak mümkündür. Hem daha ucuz hem de çok daha etkili. Aktarlardan keçiboynuzunu alırken dikkat etmeniz gereken şey, kırılmamış, ezilmemiş ve parçalanmamış olmalarıdır. Kısaca, satın alacağınız keçiboynuzları nın tüm halde olmasına özen gösteriniz.
Uygulama 1: Genel nefes darlığı ve alerjik nefes darlığı ve de soğuk alerjisi durumunda


Orta büyüklükteki keçiboynuzundan altı-yedi adetini önce soğuk su altında yıkayınız. Daha sonra bunları küçük küçük ( 4 cm uzunluğunda) kırarak, kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suyun içine atınız. Hafif ateşte 7- 8 dakika kaynatınız. Soğuduktan sonra süzerek suyunu cam şişeye doldurunuz. Buzdolabında en fazla üç gün bekleyebilir. 


Hergün sabah, kahvaltı arasında ve akşam yemeğinden önce bir çay bardağı içilir. Yaklaşık yarım litre olarak hazırladığınız keçiboynuzu suyu üç gün buzdolabında bozulmadan korunabilir. Her üç günde bir, taze olarak hazırlamanız gerekecektir. Hiç ara vermeden yirmi gün uygulayınız. Yirmi gün tamamlandıktan sonra aynı şekilde hiç ara vermeden onbeş gün devam ediniz. Onbeş günlük kürü uygularken bir çay bardağı içerisine bir küçük çay kaşığı bal ilave edip karıştırınız ve sabah kahvaltınız arasında ve de akşam yemeğinden önce birer çay bardağı içiniz. Keçiboynuzu kürünü uygularken sabah kahvaltınızda ayrıca bal tüketmeyiniz. 
Dikkat: 5 ile 12 yaş arasındaki çocuklarda nefes darlığı veya alerjiye bağlı nefes darlığı söz konusu ise, bu taktirde uygulama e göre sadece bir çay bardağı sabah kahvaltısı arasında içilecektir. Akşam yemeklerinde içilmeyecektir. 
Dikkat: Bu kürü uygularken kahvaltıda ayrıca bal tüketmeyiniz. Daha güçlü olur diye bir çay kaşığından daha fazla bal ilave etmeyiniz. 
Uygulama 2: Akciğer kanserini önleyici olarak
Uygulama 1 den en önemli farkı ve dikkat edilmesi gereken nokta kaynama süresidir. Soğuk su altında 6-7 adet keçiboynuzunu yıkadıktan sonra 600-650 ml (yarım litreden biraz fazla) kaynamakta olan suyun içine harnupları kırarak atınız. 3-4 dakika hafif ateşte ağzı kapalı olarak kaynadıktan sonra 20 dakika soğumaya bırakınız. Yirmi dakika sonra harnup parçalarını temiz bir kaşık ile kabın içerisinden çıkartınız. Soğuduktan sonra temiz bir kaba suyunu alınız. Her ay dört gün, sabah ve akşam birer çay bardağı içilir. 
Uygulama 3: Hareketli sperm sayısını ve kalitesini artırıcı ve de erkeklerdeki iktidarsızlığa karşı
Kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suya 6-7 adet keçiboynuzunu küçük küçük kırarak atınız. Ağzı kapalı olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatınız. Kaynama süresi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatınız ve 20 dakika dinlendiriniz. Dinlenme süresi tamamlandıktan sonra kaşıkla keçiboynuzu parçalarını çıkartınız. Soğuduktan sonra yarısını sabah aç karna, diğer yarısınıda akşam yatağa giderken içiniz. Bu uygulamaya bir hafta boyunca hergün devam ediniz. Birinci haftadan sonra 3 ay boyunca hergün akşam yatağa giderken bir su bardağı içiniz. Daha sonraki aylarda zaman zaman uygulayınız. 
Not: Hekiminizin verdiği ilaçlar var ise mutlaka kullanınız. Buradaki uygulamayı bir destekleyici olarak kullanınız. Ancak, bilmeniz gereken nokta kullanacağınız bitkiye karşı alerjinizin olup olmadığıdır. Bu konuda hekiminizin görüşünü alınız. Hekime gitmeden ve teşhis koydurmadan şikayetiniz ne olursa olsun, buradaki bilgiler ile kendi kendinizi tedavi etmeye kalkışmayınız. Buradaki bilgilerin kesinlikle bir hastalığı teşhis amacı yoktur. 
Kaynaklar: 


Prof.İbrahim Adnan Saracoğlu - 
Bitkilerdeki sağlık mucizesi adlı kitabı 



8 Eylül 2010 Çarşamba

Kişisel Gelişim Kitapları ...

Yeniçağın Umut Tacirleri: Kişisel Gelişim Kitapları
Bundan 10 yıl kadar önce 'Bridget Jones' kitabı ve ardından filmiyle 'kişisel gelişim' kitapları iyice gözümüze sokulmuştu. Çünkü Birdget Jones, kendini sürekli eksik ve güvensiz hisseden, bir türlü tatmin olmayan, ne istediğini, ne yapacağını bilmeyen ve çözümü yol gösterici, akıl verici kitaplarda arayan günümüz insanının bir yansımasıydı. Nitekim 'Mutlu olmanın 10 altın kuralı', 'Kendinize güveni nasıl kazanırsınız', 'Doğru aşkı nasıl bulursunuz', 'Yedi adımda işyerinde zirveye çıkmanın sırrı' türevi başlıklara sahip yüzlerce kitap son 10 yılda hepimizin hayatını mükemmelleştirmek için kitapçıların raflarında ardı ardına yerini aldı. Kitapları kişisel gelişim kursları, bu konuda ahkam kesen 'guru'lar, yaşam koçları izledi… Hepsi 'söylediğimi yaparsan istediğin her şeyi elde edebilirsin' mesajını büyük bir güvenle vererek şahane bir hayat vaat ediyordu. Hâlâ da ediyorlar. 'Kişisel gelişim' başlığı altındaki kitap, DVD, kurs ve seminerler şu anda yılda 10 milyar dolar ciro yapan devasa bir pazar oluşturmuş durumda. Buna eklenen en son halka ise şu sıralar fenomen haline gelen Rhonda Byrne imzalı 'TheSecret' kitabı. 'Bir şeyi yürekten istersen, o sana gelir' mottosuyla yine istediğiniz her şeyin gerçek olabileceği mesajını büyük bir ciddiyetle veren 'The Secret', bir yıl içinde sadece ABD ve Kanada'da 2 milyondan fazla sattı, kitabın DVD'lerinin satışı ise 1.5 milyonu buldu; şu anda en çok satanlar listesinin zirvesinde yer alan kitap 20 dile birden çevrildi.
KARŞIT SESLER YÜKSELİYOR
Tavsiye ve terapilerden medet ummanın modern toplum için artık bir sendroma dönüştüğü bugünlerde karşı sesler de yükselmeye başladı. Birçok yazar, psikolog ve sosyolog 'kişisel gelişim' akımının insanlar için faydalı değil zararlı olduğunu söylüyor ve 'kişisel gelişim karşıtları'nın sesi gittikçe güçlenerek yeni bir akıma dönüşüyor.
İngiliz sosyolog Prof. Frank Furedi 'Therapy Culture / Terapi Kültürü' adlı kitabında kişisel gelişim çılgınlığının bizleri 'düşünme yetisinden yoksun odun kafalı bir topluma dönüştürdüğünü, popüler psikoloji olarak adlandırılan bu tür yaklaşımların insanlar üzerinde uyuşturucu bir etki yaratığını' söylüyor. Bir başka sert tepki ise ABD'li yazar Steve Salerno'nun 'Sham: How The Self-Help Movement Made America Helpless / Yalan: Kişisel Gelişim Hareketi Amerika'yı Nasıl Çaresizleştirdi' kitabında vücut buluyor. Salerno "Bu yaklaşımlar öncelikle bizleri yetersiz, sorunlu hissettirip ardından da dediklerini yaparsak mükemmel olabileceğimiz umudunu veriyor. Kişisel gelişim saçmalığı yüzünden kendimizi yenilmez varlıklar olarak görmeye cesaretlendiriliyoruz. Sınırsız şeyi başarabileceğimize inandırılıyoruz. Ancak bu kitaplardaki tavsiyelere uyup da hayatları beklediği gibi mükemmel olmayanlar haliyle büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşıyor, yıkılmaya mahkum oluyor" diyor.
OLDUĞUN GİBİ KABUL ET
Kanada'daki Toronto Üniversitesi'nden iki psikiyatr, Janet Polivy ve Peter Herman'ın American Psychologist dergisinde yayınlanan çalışması da bu çılgınlığın insanlara umut sattığını ve 'sahte umutlar peşinde koşma sendromu'ndan mustarip bir toplum yarattığının altını çiziyor. Araştırmaya göre modern çağın insanları bu akımın ışığında daha mükemmel olabilmek için kendini sürekli değiştirmeye çalışıyor ve sürekli başarısızlığa uğruyor. 'Pozitif düşünce' ile günü, hayatı ve kendini kurtarabileceğine, olma ihtimali çok düşük olan şeylerin bu şekilde gerçek olabileceğine inandırılan insanlar, psikolojik olarak büyük zarar görüyor, gerçeği algılama yetisini de kaybediyorlar. Asıl kendine güven ve mutluluğun sırrı ise psikiyatrlara göre gerçeği ve kendini olduğu gibi kabul etmekte yatıyor. Gittikçe güçlenen kişisel gelişim karşıtı bu yeni akım, 'The Secret'in kutsal bilgi kaynağı olarak baş tacı edildiği şu günlerde, 'kitapları almayın, guruların lafına bakmayın' sözleriyle savaşı başlattı. Bakalım sonuç ne olacak? Mine Akverdi'nin yazısı
Hakan Çeliktaş (yazar):
Şu anda herkes 'Secretçi' ve 'Anti-Secretçi' olarak ikiye bölünmüş durumda. Ben ikisi de değilim. Ama kendi açımdan bu kitap benim hayatımı çok etkiledi. Çünkü ben işin özüne baktım ve şunu söylüyorum: Kitapları okusunlar, özlerini anlasınlar, hayatlarına uygulasınlar ve sonra başka kaynaklara geçsinler. Ama hayatlarındaki boşlukları bu tür kitapları tüketerek doldurabileceğini düşünenler hayal kırıklığı yaşıyor. Çünkü işin özüne değil 'ben böyle düşünürsem istediklerim olur' diyerek yüzeysel kısmına bakıyorlar. Oysa sen köküne inmediğin sürece mutluluğun garantisini bu kitaplar veremez. Kişisel gelişim kitaplarının çoğu aspirin gibi; bataklığın kökünü kurutmuyor sadece sivrisinekleri öldürüyorsun. Mutsuzluğun nedeniye değil sadece görüntüsüyle uğraşıyorsun. Bugün ne yapacağını bilemez bir toplum var karşımızda ve bu sektör 'sahte bilgeler'iyle onları bir güzel söğüşlüyor.
Ayşe Kayhan (psikolog): Bu kitaplar insanları afyonluyor
Kitaplara ulaşma, okuduğunu anlama şansı olan, eğitim düzeyi yüksek, üst gelir sınıfına ait insanlar için bu kitapların büyük bir zararı yok. Olan altı sınıflara oluyor. Çünkü bu insanların kitaplar yüzünden umutsuz hayallere kapılıp sonrasında ağır depresyonlara girme şansı yüksek. Psikolojik açıdan şu bir gerçek: Bir insanın yolunu çizmesi için, sosyal, kültürel ve ekonomik durumuyla bağlantılı bir kişisel gelişim süreci içinde çaba sarf etmesi kuşkusuz o kişiye başarı getirir. Ama 'kalbimden isteyeyim, evren bana mutluluk, para, şöhret getirsin' diye bir şey yok. Bu, medyumdan, büyüden, yatırlara gidip ip bağlamaktan medet ummanın başka bir çeşidi ve hastalıklı bir durum. Yanlış anlaşılmasın, iyiyi düşünmek, kendisi için iyi şeyler talep etmek değil hastalıklı olmaktan kastettiğim. Ama burada bundan öte bir durum, bir pazarlık, paraya dayalı bir kurnazlık var. Niye 15 yıldır bu tarz kitaplar hayatımıza girdi ve bize pompalanıyor? Cevap belli: Kapitalist sistemin kendini yaşatmak için yürüttüğü psikolojik etkileme süreçleri bunlar. 'Hayal edin, inanın, çaba sarf edin, siz de bir gün Paris Hilton olabilirsiniz' diyor. Siz bununla oyalanırken haklarınız, hukuklarınız, savaşlar, küresel ısınma, kirlilik önemini kaybediyor. Yani yapılan şey insanları afyonlamak! Dikkat ederseniz bu sektör hep 'kişi'ye odaklanıyor. Elinize bir oyuncak veriyorlar ve siz kendinize yardım etmeye çalışır, 'hayatımı güzelleştirmek için bahçeye zakkum mu eksem' diye kendi küçük meselelerinizle oyalanırken arka planda yaşanan ve aslında sizi de doğrudan etkilemekte olan temel ve esas problemlere kafa yormuyorsunuz. Hedeflenen de bu: Umut satarak uyuşturmak. Tarikat eylemleri gibi. Bu kitaplar kişi ve topluma ciddi zararlar verebilir.
'Tabiat boşluğu sevmez' diye bir laf vardır. Allah inancını kalbinizden, Kuran'ı hayatınızdan çıkardınız mı, yerine birşeyler ikame etme çabası başlar... 
Sevgiyle kalın... 

Üzüm Çekirdeği ve Faydaları

Üzüm Çekirdeği Avrupa'da ilaç niyetine satılıyor. Mucizevî çekirdek ödemden, nezleye kadar bir çok hastalığın tedavisinde kullanılıyor. Üzümün çok faydalı olduğu bilinir. Özelliklede zihin açıcı yönü ile sınavlardan önce kuru üzüm tavsiye edilir. Ama birçoğumuz üzümü yerken çekirdeğinden muzdarip oluruz. Onu tüketmez, atarız. Hatta marketlerde en çok çekirdeksiz üzümler rağbet görür. Halbuki üzümün çekirdeği bugün birçok Avrupa ülkesinde ilaç niyetine, tabletler halinde satılıyor. Yavaş yavaş Türkiye'de de yaygınlaşmaya başlayan üzüm çekirdeği, yakında bütün eczanelerdeki yerini alacak gibi. Bu çekirdeğin en önemli faydası kan damarı onarıcısı olması. Kan damarları insan için hayati önem taşıyor. Başınızdan ayak uçlarınıza kadar her doku kanla beslenir. İncecik kılcal damarlardan, geniş atardamarlara kadar, karmaşık kan damarları ağı sizin yaşam hattımızdır. Eğer kan damarları yaşlanır, hastalanır, zayıflar, incelir ve kan sızdırırsa, sağlığınız tehlikede demektir. Eğer oksijeni taşıyan kan düzgün bir biçimde akmıyorsa kalp kasınız hasar görebilir. İşte üzüm çekirdeği, zayıflamış kan damarlarını güçlendirip normal sağlıklarına döndürebilen, dolaşım bozukluklarının düzeltebilen ve önleyebilen bir yapıya sahip. Özelliği ise tamamen doğal olması... Çekirdek, damar hastalıklarını tedavi ediyor. Zayıflamış kan damarlarının yapısını güçlendiriyor.

Ayrıca üzüm çekirdeği bilinen en güçlü antioksidan... Yapılan bazı testlerde, E vitamininden 50 kat daha güçlü olduğu ortaya çıkmış. İlk Fransa'da keşfedildi Üzüm çekirdeği 40 yıldır Avrupa'da, özellikle üzüm bağlarının çokluğu ile bilinen Fransa'da etkili bir biçimde kullanılıyor.

Üzüm çekirdeği 1947 yılında Bordeaux Üniversitesi'nden emekli tıp profesörü, Fransız Kimyacı Jack Masquelier tarafından keşfedilmiş.

Çekirdek ilk olarak hamileliğinden dolayı aşırı ödemi olan fakültenin dekanının eşine, dekan tarafından verilmiş.

Masquelier o günü şöyle anlatıyor;

"Kadın, şişmiş bacakları ile o kadar yorgun görünüyordu ki, güçlükle yürüyebiliyordu. Yüzünden, çektiği acıları okumak mümkündü.

Ne yapabilirim de bu kadının acılarını dindirebilirim diye düşündüm.

Sonra dekanın eşine çekirdek verdiğini gördüm.

Dekanın eşi 48 saat içinde iyileşti. O halde, ben üzüm çekirdeğinde özel bir şeyler olabileceğini düşündüm.

"1950'de üzüm çekirdeği Resivit olarak bilinen ve Fransa'da satılan ilk damar koruyucu ilaç olmuş.

Doktor Masquelier ve meslektaşları, üzüm çekirdeğinin varis üzerindeki etkisini doğrulayan dokuz deney yapmışlar. Bununla birlikte çekirdek, göz kamaşması, gece körlüğü, maküler dejenerasyon gibi göz sorunlarının, arterit, saman nezlesi, alerji ve burun kanamalarını tedavisinde de kullanılmış.

"Eğer düzenli olarak üzüm çekirdeği alırsanız, damar duvarlarınız güçlenecektir." diyor Dr. Masquelier. Diş eti kanayanlar kullanmalı. Peki üzüm çekirdeğine ihtiyacınız olup olmadığını nasıl öğreneceksiniz? Doktor Masquelier'in konu ile ilgili görüşleri şu şekilde:

"Sabahleyin dişlerinizi fırçalarsınız ve diş etlerinizin kanadığını görürsünüz. Ya da göz korneasında bir kan lekesi fark edersiniz. Veya geceleri kendinizi yorgun hissedersiniz, baldırlarınız şişer, ödem olduğunu fark edersiniz. Bu durumda damar zayıflığından muzdaripsinizdir ve üzüm çekirdeği tüm bu patolojik mekanizmalarla mücadele eder.

"1995 yılında İtalya'da yapılan bir araştırmada 150 miligramlık üzüm çekirdeğinin ağrıyı, yanma karıncalanma hissini ve atardamarların şişme derecesini azaltmada, yaygın olarak kullanılan bir eczacılık ilacından daha hızlı ve üzün sureli etkili olduğu bulunmuş. 1985 yılında da Fransa'da 92 hasta üzerinde yapılan kur kontrollü deney, 28 gün boyunca 300 miligram üzüm çekirdeği almanın, ağrıyı, karıncalanma geceleyin giren bacak kramplarını ve şişkinliği yüzde 50'den daha fazla azalttığını göstermiş. Üzüm çekirdeğini diğer bir faydası ise gözlere... Gece görüşünde önemli olan parlak ısıların neden olduğu göz kamaşmasını geçirmeye yardımcı oluyor.

Yine Fransa'da 100 denek üzerinde yapılan iki ayrı araştırmada 5 hafta boyunca günde 200 miligram üzüm çekirdeği almanın parlak ısılara maruz kaldıktan sonra görme keskinliğine yeniden kavuşma durumunu artırdığı ortaya çıkmış. Ayrıca testlerde üzüm çekirdeği ürünün bir bilgisayar ekrani karşısında çalışmanın neden olduğu göz gerilimini geçirdiği ve miyop kişilerde retinanın işlevini ve duyarlılığını düzelttiği görülmüş.

Üzüm çekirdeğinin tansiyonu ve onun sonuçlarını düzenlemeye yardımcı olabileceği de belirtiliyor. Araştırmaların gösterdiğine göre, yüksek tansiyonlu insanlar genellikle çok geçirgen olan, zayıf kılcal damarlara sahipler. Bu da onların kılcal damar kanaması geçirme ve göz retinasındaki kan damarlarının yırtılma olasılıklarını artırıyor. Dr. Miklos Gabor'un yaptığı araştırmada üzüm çekirdeği yüksek tansiyonlu deneklerde kılcal damarları güçlendirmiş. 

Anti-Aging etkisi Üzüm çekirdeği damarları yenilediği için ayrıca anti-aging etkisine sahip. Yenilenen damarlar yaşlılığı geciktiriyor. Böylelikle cildinizdeki yaşlanma belirtileri azalıyor. Uluslararası sertifikalı Organik Üzüm Çekirdeği Ekstraktinin içerdiği Proantosiyanidin, bilinen en güçlü etkisi antioksidant. Üzüm çekirdeğinin antioksidant etkisi vitamin E'den 50, vitamin C'den 20 kat daha fazla.

Antioksidantlar, vucudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışarıdan sigara, alkol, kirli hava v.s . ile alınan zararlı maddeleri etkisiz hale getiriyor.

Uzmanlara göre vücudun antioksidant üretimi 25 yaşından sonra yavaşlamaktadır. Bu yavaşlamanın yol açtığı deformasyonları yok etmek için bilinen en kuvvetli antioksidant ise organik üzüm çekirdeği ekstraktıdı olduğu belirtiliyor.

Çekirdek, bağ dokularını güçlendirerek cilt sarkmasına engel oluyor. Cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasını sağlıyor. Üzüm çekirdeğinde tavsiye edilen miktar günde 150 ile 300 miligram.

Damar sağlığını korumak için gerekli doz ise günde 5-10 gram. Üzüm çekirdeğinin insanlar üzerinde her hangi bir yan etkisi görülmemiş.

Prof. Peter Rohdewald tarafından laboratuar fareleri, Hint domuzları ve köpekler üzerinde yapılan araştırmada doğal çekirdeğin, toksik, mutajenik, karsinojenik olmadığı tespit edilmiş.

Kimler kullanmalı?
* Kan damarlarının yardıma ihtiyaç duyduğunu düşünenler.
* Cildindeki kırışıklıklar günden güne fazlalaşanlar
* Cildi cansız ve solgun görünenler
* Cinsel yaşantısında kendini yetersiz hissedenler
* Kalple ilgili sorunları olanlar
* Ani kalp krizi riski olanlar
* Görme gücünde yaşlanmaya bağlı bozulma olanlar
* Şişlikler ve ödem alerjilerinde
* Yüksek tansiyonda
* Kolayca kanama ve morarma eğilimi olanlar
* Daha önce kanamaya bağlı felç geçirenler
* Şeker hastalığı olanlar
* Varis ve hemoroit gibi soruları olanlar

Sunu belirtmek gerekiyor ki; yukarıda bahsettiğimiz faydaların birçoğu çekirdeğin damarları onarıcı özelliğinden kaynaklanıyor.

Çünkü damarlar, insan bedenini ayakta tutan ana mekanizmalar.  Onların bozukluğu insan bünyesinde birçok hastalığa neden oluyor.

Damarları onaran çekirdek, böylelikle diğer hastalıkların iyileşmesinde de önemli bir etkiye sahip oluyor.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Sigarayı Bıraktıktan Sonra...

Sigarayı bıraktığınız andan itibaren vücudunuzda ne gibi değişimler oluyor?

20 Dakika sonra, kalp atışları düzene giriyor ve vücut ısısı sigara içmeyen bir insanla eşitleniyor.
8 Saat sonra, kandaki karbondioksitin %95'i temizleniyor.
24 saat sonra, kalp krizi riski azalıyor, sağlıklı insana yakın duruma geliniyor.
2 Gün sonra, tat ve koku alma normal insan gibi hassaslaşıyor.
3 gün sonra, nefes almak hissedilir derecede iyileşiyor.
3 Ay sonra, akciğerler %30 daha fazla çalışıyor; içerisindeki kiri de atmaya başlıyor.
1 sene sonra, kalp kafesinden hastalanma riski %50 azalıyor.
10 sene sonra, Akciğer Kanseri olma ihtimali hiç sigara içmeyen bir insanla denk oluyor.
15 sene sonra, kalp ve tansiyon hiç sigara içmemiş gibi normalleşiyor.

Çayla ilgili Merak Ettikleriniz

Çayı kimler buldu?

Binlerce yıl önce Çin’in ilk imparatorlarından Shen Yung çay bitkisinin tesadüfen sıcak suya düşmesine şahit olur. Bunun büyüsüne kapılır ve sürekli çay içer. Avrupa çayla 1600’lü yıllarda tanışır.

Günde ne kadar çay içiyoruz?

Lipton Ürün Müdürü Zeynep Dikeç’in verdiği bilgiye göre Türkiye’de çay, sudan sonra en çok tüketilen ikinci içecek . Nüfusun yüzde 96’sı her gün çay içiyor. Türkiye’deki pazarın yüzde 83,8’ini demleme çaylar oluşturuyor.

Peki günde kaç bardak çay içmek ideal?

Orta demde 10 bardak çay içebilirsiniz. Ama daha fazlası kabızlık yapar.

Çayın beyazı olur mu?

Schiller Chiemsee Genel Müdürü Alp Güven hafif ve yumuşak içimli beyaz çayın Çin’in Minjiang Nehri’nin verimli sularıyla beslenen Fujian Dağları’nın durgun ikliminde yetiştiğini söylüyor. Kafein miktarı düşük bir çay, meyvemsi tadı var. Nadir olduğu için fiyatı pahalı. Şöyle söyleyelim; pek çok şeyin çok ucuza satıldığı Çin’de beyaz çayın kilosu 150 dolar. Türkiye’de Schiller Chiemsee ve Lipton’da bulabilirsiniz. Bu çayın kanserden koruduğu, damar sertliğine iyi geldiği belirtiliyor.

Bitki ya da meyve çayı açık satın alınabilir mi?

Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Yeşilada ‘Açıkta satılan bitkilere güvenilmez’ diyerek şöyle devam ediyor? ‘Kesinlikle satın almayın. Gerçek bitki olmayabilir, zehirleyebilir. Ya etkisiz ya da zararlıdır. Örneğin açıkta satın aldığı papatya çayından zehirlenen var. Bitki sağlıklı koşullarda mı yetiştirildi? Yol kenarından toplanmış olabilir. Egzozdan çıkan kurşun olabilir, nasıl kurutuldu bu da önemli.’

Çay yararı nedir, kimler içmeli?

Siyah çay kafein nedeniyle enerji sağlar, antioksidandır vücudun yaşlanmasını önler. Ayrıca şekersiz içilmesi kaydıyla diş çürümesini engeller. Enerji nedeniyle kalp tansiyon ve mide hastalarına içmesi önerilmez.

Yeşil çayın antioksidan etkisi siyah çaya göre daha yüksek. Ayrıca yağ yakıcı etkisi var. En önemli özelliği ise antikanser etkisi. Çin’de yapılan araştırmaya göre yeşil çay içenler arasında meme ve pankreas kanserinde yüzde 50’ye var daha azalma tespit edilmiş. Uzmanlar hamilelerin yeşil çay içmesini uygun görmüyor.

Peki hangi bitki çayı neye yararlı?

Erdem Yeşilada ‘Bitki çayıyla tedavi olmaz, bazı şeylere yardımcı olur’ diyerek bitkilerin özelliklerini şöyle sıralıyor:

Ihlamur: Soğuk algınlığını geçiremezsin ama iltihap giderici özelliği var ve şikayetleri azaltır.
Ekinezya: Etkili bileşenleri suda çözülmez. Çay olarak kullanılmaz.
Papatya: Sakinleştiriyor.
Yasemin: Etkisi yok, keyif çayı.
Zencefil: İltihap giderici. Safra söktürür, hazmı kolaylaştırır. Safra taşı olanlarda ve safra kesesi olmayanlarda ağrı yapar. Hamileler günde en fazla bir bardak içebilir.
Tarçın çayı: Şeker düşürücü etkiye sahip.
Meyve çayları: Aromalı keyif çayı.
Nane çayı: Tıbbi nane sindirimi kolaylaştırır.
Rezene: Sindirimi kolaylaştırır, gazı giderir.

Form çayları gerçekten zayıflatıyor mu?

Bu sorunun yanıtını yine Prof. Dr. Erdem Yeşilada veriyor: ‘Form çaylarına güvenmem. Vücuttaki sıvıyı attırmaya yarar. Kadınlar tonlarca krem alıyor antiaging için sonra zayıflama çayıyla vücuttaki suyu atıyor. Dibi delik bir havuzu doldurmaya çalışmak gibi bir şey. Kimse içmemeli. 7-8 günden fazla bağırsak yumuşatıcı kullanılmaz çünkü kolon kanserine davetiye çıkarabilir. Bu çaylar da böyle bir tehlikeye sahip.’

Çayı süt ilave ederek mi içmeli yoksa limonla mı?

Prof. Dr. Erdem Yeşilada kesinlikle uyarıyor: ‘Sütle çay içilmez.’ Neden? ‘Sütlü çay hazmı en zor besinlerden biridir. Sütte protein, çaydaki içindeki maddelerle birleştiğinde protein kompleksi meydana getiriyor’ diyor. Yeşilada çayı limonla içmenin zararı olmadığını söylüyor.

Earl Grey sadece çay adı mı?

Bergamot aromalı çay türü olarak tanıdığımız Earl Grey aslında İngiltere başbakanı. 1830-34 yılları arasında İngiltere’de Başbakanlık yapan Earl Grey’in bu çayı diplomatik bir hediye olarak aldığı rivayet edilir. Nasıl bir diplomatik hediye diye sorarsanız; Grey’in adamları bir Çinli’nin oğlunu boğulmaktan kurtarınca onlara Çinliler tarafından çay hediye edildi. Earl Grey bu çayı o kadar beğendi ki çay tüccarı Twinings şirketinden buna benzer bir çay hazırlamasını istedi. Böylece Earl Grey ortaya çıktı.